Anasayfa / Dağarcık / Bilgi Demeti / Mekke’nin son Şerifi

Mekke’nin son Şerifi

Hazreti Muhammed’in kızı Hazreti Fatma ile damadı Hazreti Ali’den olan iki torununun, Hazreti Hasan ile Hüseyin’in soyundan gelenlere “Seyyid” ve “Şerif” denir..
Mekke, Memlukler zamanında hükümdarı temsilen bir Şerif tarafından idare edilirdi. Yavuz Sultan Selim kutsal toprakların hakimiyetini elde etmesinden sonra bu uygulamayı değiştirmedi. Mekke’nin idaresini İstanbul’un tayin ettiği Şeriflere bıraktı ve Hicaz Kadılarını da Şerif ile beraber yine İstanbul tayin etti..
İstanbul ile Mekke Şerifleri arasında zaman zaman Şeriflerin bağımsızlık hevesleri yüzünden anlaşmazlıklar çıkar ve her devletin bu anlaşmazlıklar üzerine silahlı müdahalede bulunduğu da olurdu.
Herhangi bir sebeple görevinden alınan Mekke Şerifleri genellikle İstanbul’a ikamete mecbur tutulurlar, Seyyid ve Şeriflerin çoğu da zaten İstanbul’daki mülklerinde yaşarlardı.

İstanbul’daki Şeriflerden biri, Mekke’ye iki defa Emir olarak tayin edilen ve defasında başkaldırdığı için vazifeden alınan Şerif Abdülmuttalib bin Galib’in oğlu Ali Cabir Paşa’nın çocuklarından olan ve sonradan “vezir” unvanı verilerek “Paşa” yapılan Şerif Ali Haydar idi..
Ali Haydar Paşa’nın biri Çerkes, diğeri İngiliz iki hanımı ve bu iki hanımdan dokuz çocuğu vardı.
1892’de dünyaya gelen ikinci çocuğuna “Muhiddin” adını vermişlerdi..
Şerif Muhiddin delikanlılığından itibaren Türkiye’de meşhur bir Udi, Amerika’da da tanınmış viyolonselci olacak, Arapların geleneksel sazı udun icrasında yaptığı yeniliklerle bu sazı bütün dünyaya tanıtacak, ressam olarak da bilinecek, hayatını sadece sanat ile uğraşarak geçirecek ama gençlik senelerinde maddi sıkıntılar çekecek ve rahata ancak 1950’de, Safiye Ayla ile evlenmesi ile erebilecekti..

Bizde “Şerif Hüseyin” diye bilinen, İstanbul’da uzun seneler Şura-yı Devlet üyesi (Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay’a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur. 1868-1922 yılları arasında görev yapmıştır)
olarak yaşayan ve 1908’de “vezir” rütbesi verilerek “Mekke Emiri” tayin edilen Hüseyin bin Ali 1916 Haziran’ında Osmanlı İmparatorluğu’na isyan ettiğini duyurdu. Şerif Hüseyin’i vazifeden alan Babıali onun yerine Şerif Ali Paşa’yı tayin etti ve Paşa’nın her bir oğluna 3.700’er, kızlarına da 2.000’er kuruş aylık bağlandı..
Ama, tarihe “Osmanlı İmparatorluğu’nun son Mekke Emiri” olarak geçen Ali Haydar Paşa’nın tayini ve unvanı kağıt üzerinde kaldı. Hicaz artık Şerif Hüseyin ile oğullarına bağlı isyancı Arap birliklerinin hakimiyeti altına girmişti; isyancılar İstanbul’dan büyük törenlerle ve daha da büyük ümitlerle uğurlanan Ali Haydar Paşa’nın Medine’den Mekke’ye geçmesine izin vermediler..
Şerif Ali Haydar Paşa’nın bu çaresiz yolculuğundaki refakatçileri arasında ortanca oğlu Muhiddin de vardı… Çamlıca’daki köşkte dadıların, lalaların, hizmetkarların, edebiyat meclisleri ile musiki alemlerinin ardından gelen zahmetli yolculuk o sırada 24 yaşında olan Muhiddin’i hasta düşürmüş, rahatsızlık haberi Babıali’ye kadar ulaşmıştı. Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Şam’da bulunan Ali Haydar Paşa’ya 18 Temmuz 1916’da resmi bir mesele hakkında gönderdiği telgrafın sonunda “Muhiddin Bey’in rahatsızlığı geçti mi, lütfen bildiriniz efendimiz” diye soruyordu..

Şerif Ali Haydar Paşa ve ailesi maiyeti ile beraber dünya harbinin nihayete ermesine kadar Ortadoğu’da kaldı ama Kıt’a Arabistan’ında hakimiyet kurmaya muvaffak olamadı ve 1918’de İstanbul’a döndü!.. Sonraki günler ise, “Mekke’nin son Şerifi”nin ailesine art arda felaketler getirdi..
İstanbul işgal edilmiş, zor bir Mütareke devri başlamış ve Sevres Antlaşması altı asırlık imparatorluğu parçalamıştı! Hicaz’a Ali Haydar Paşa’nın devlete başkaldıran kuzeni şerif Hüseyin hakim oldu, Irak ile Suriye tahtlarına da Şerif Hüseyin’in oğulları geçtiler.
Ali Haydar Paşa Türkiye’de Cumhuriyet’in ilan edilip Hilafet’in de kaldırılmasının ardından İstanbul’u terk edip Beyrut’a gitti, ismi bir ara halife adayı olarak da geçti ama Irak ve Suriye ile ilgili Müttefikler nezdinde yaptığı bütün temaslarda büyük hayal kırıklıkları yaşadı!. Müttefikler harp sırasında devletine, yani Osmanlı İmparatorluğu’na sadık kalmış olan bir Mekke Şerifi’ni Ortadoğu’da istemiyorlardı. Bölgeyi bu yüzden Şerif Hüseyin ile oğulları arasında ama kendi kontrolleri altında taksim etmişlerdi..
Ali Haydar Paşa’nın ailesi de zaten dünyanın dört bir tarafına dağılmıştı ve oğullarından Muhiddin çok uzaklara, Amerika’ya gitmiş, hayatını müzisyen olarak kazanmak maksadıyla yeni dünyaya yerleşmişti!..

O günlerde Şerif Hüseyin de devrildi, Arap Yarımadası İbn Suud’un eline geçti. İbn Suud son bir Mekke Emirliği ümidi ile Cidde’ye giden Şerif Ali Haydar Paşa’nın gemiden karaya çıkmasına bile izin vermedi ve Paşa, atalarının asırlarca hüküm sürdükleri toprakları uzaktan seyrettikten sonra Beyrut’a dönmek zorunda kaldı..
Sırada şimdi maddi sıkıntılar vardı.. Arabistan’daki emlakine el konulup İstanbul’daki gayrimenkulleri de sudan ucuz fiyatlarla elden çıkartılınca, Paşa vaktiyle padişahların ihsan ettiği mücevherli nişanlarını satışa çıkarttı ama büyük bir şaşkınlık yaşadı: Nişanların mücevherleri sahte idi!..
Paşa, hayata 1935’te Beyrut’ta veda ettiği sırada, seneler sonra gelini olacak Safiye’nin ifadesi ile “Aspirin alacak paraya bile muhtaç” hale gelmişti!..

Alıntı:  (MURAT BARDAKÇI, “Safiye”, T, İş B. Kültür Yayınları, 2017)

Hakkında Admin

Buna da bakabilirsiniz

Fillerin kulakları neden çok büyüktür ?

Fillerin kulaklarının büyüklüğünün daha iyi işitmeleri ile bir ilgisi yoktur, kulaklar soğutucu görevi yaparlar. Bilindiği …