Camiyle Meyhane Arasında Bir Mevlit Bülbülü
Gerçek bir ses virtüözü idi. Hafız, hanende, gazel-hândır.
Asıl şöhreti gazellerindedir.
Mevlidin bülbülü Hafız Osman çilingir sofralarının da gediklisiydi
TÜRK Musikisinin adı efsane haline gelen seslerinden olan Hafız Osman (1867 – 1932) yıllar arasında İstanbul’da yaşamıştı. Anadoluhisarı’nda doğmuş ve Mızıkayı Hümayun’ da yani saray orkestrasında musiki öğrenimi görmüş ve o zamanki adı “Seraskerlik” olan Genelkurmay’a sivil memur olarak girmişti.
Osman Efendi, halk arasında ve müzik çevrelerinde aynı dönemde yaşayan Osman adındaki diğer hafızlardan, “Şaşı” lakabıyla ayırt edilirdi, zira gözlerinin ikisi de içe doğru bakardı. O dönemin İstanbul’unda, “nev’i şahsına münhasır” dedikleri, kimseye benzemeyen halleri ve tavırlarıyla ayrı bir yeri vardı.
Gazellerinde, bir defa kullandığı motifi tekrarlamaz, ani irtical ile makamları en iyi şekilde belirterek ve perdelere tamamen falsosuz basarak okur, detone olmaz, güfte taksimini çok iyi yapardı. Güftenin manası ile bestesini telif edebilir, peslerde olduğu gibi tizlerde de falsolaşmaz, peslerde çıldırtıcı güzellikte dolgun sesler çıkarır, bilhassa meyanlarda iç içe birkaç makam açıp sonra sırasıyla açtığı makamlardan geri dolaşarak büyük geçki sanatkârlığı yapardı.
Sohbeti, fıkra anlatmadaki ustalığı, rindmeşrepliği ve derbederliği dillere destandı. Özellikle içkiye düşkünlüğünü ilk defa duyanlar inanmakta zorlanırlar, böyle dini bütün bir hafızın içki iptilasına akıl-sır erdiremezlerdi.
Devrinin en namlı hafızları, mevlithanları ve gazelhanları arasında yer alan Osman Efendi’nin ünü, doldurduğu plaklarla bütün ülke çapına yayılmıştı. Kayıtlarında kendisine eşlik edenler arasında o zamanın en önemli müzisyeni Tamburi Cemil Bey bile vardı.
Sesinin doyuruculuğu ve berraklığı kadar yakıcılığı da meşhurdu. Gazel okurken şiiri ezgiler arasında harcamaz, aksine musikiyi şiirle okurdu. Koşma, divan, köçekçe, müstezat ve kesik kerem formlarının da büyük bir ustasıydı ve musiki tarihimize hafızlığının yanı sıra içki merakıyla da girdi.
Aynı dönemde yaşadıkları Kemençeci Vasil, Udi Nevres, Kemani Bülbüli Salih, Kemani Memduh ve Giriftzen Asım Bey gibi saz üstatlarıyla, edebi eserlere bile konu olan unutulmaz Boğaziçi mehtap fasıllarında ve saz meclislerinde okumuş, İstanbul halkının ve yüksek çevrelerin sevgilisi olmuştu ..
Son görevi Galata Camii müezzinliği idi.
Birçok değerli sanatçılarımız gibi Yoksulluk içinde ölmüştür …!!!!