Harem içerisindeki kadınları korumak amacıyla hadım kullanımı hem Ortadoğu’da hem de Uzakdoğu’da yüzyıllardır geleneksel olmasına rağmen bu kurum, ta ki başkentlerini Avrupa’ya taşıyana ve Yunan Bizans’ın geleneklerini tanıyana kadar, Osmanlılar tarafından kullanılmamış ve gereksiz görülmüştür. 15. yüzyılın ortalarına kadar, hadım kullanımı yoktur.
Kaynaklar hadım edilme yöntemleri konusunda ayrıntılı bilgilere yer vermemiştir. Günümüze kadar ele geçen bazı kaynaklarda görülüyor ki; hadım edilme konusunu işleyenler çoğu kez takma isimlerle yazılarını yazmışlardır. Ancak; yine de 3 çeşit hadım edilme yöntemini yazılı bazı kaynaklardan edindim.
Sandalı veya Tamamen Tıraşlı: Organlar tek bir harekette, keskin bir bıçak yardımıyla tamamen kesilir. Teneke ve ahşap bir tüp üretraya sokulur. Yaraya kaynar yağ dökülür ve hasta taze tezek yığınına yatırılır. Yiyecek olarak süt verilir. Eğer hadım edilen kişi genç birisi ise çoğu kez yaşar.
Penisi Kesilen Hadım: Cinsel ilişki ve döl verme yeteneği yerindedir, fakat penisi yoktur.
Hadım: Testisleri kesilmiş veya ezilmiş, burulmuş olan klasik Thlibias ve Semivir.
Kullanılan yöntemler ülkelerde farklılık göstermez. Çin’de, Mısır’da ve Osmanlı’da. Farklılık ise kanamanın nasıl durdurulacağındadır.
Operasyon; Erkeğin göbeğinin hemen alt kısmı ve bacakların baldır kısmı, beyaz bandajlarla sarılır. Sırt üstü yatmış olan hadım adayının, üzerinde operasyon yapılacak olan bölgeleri acı biber karıştırılmış su ile üç kez yıkanır. Orak benzeri bir kesici ile hem testisler hem de penis mümkün olduğunca dipten kesilir. Hadım etme işlemi yapılmış olduğundan penis kökündeki kanala gümüş bir iğne veya metal çubuk sokulur. Daha sonra yara soğuk su içine yatırılmış kâğıt ile dikkatlice sarılır. Bandajlama sonrası hadım, iki adet “bıçakçı” yardımıyla birkaç saat yürütülür ve daha sonra yatırılır. Hasta tuvalet ihtiyacını gideremeyeceği için 3 gün boyunca sıvı verilmez. Üç gün sonra bandajlar açılır ve tüp çıkartılır. Hasta idrarını yaparken kanama olmaz ise sorun kalmamış demektir. Aksi takdirde kanallar şişmiş demektir. Ve hasta ölür.
“Erkeklik” organı ile doğan, ama “Harem” kadınlarının hizmeti uğruna organlarından olan bu esirlerin, acaba duyguları nelerdi? Bu soruların cevaplarını bulmak çok zor. Fiziksel etkileri ise; bu işlem sonrası, aşırı kilolanma, saç dökülmesi, hafıza kaybı, uyku düzensizliği, ses incelmesi ve tüylerin dökülmesi… İşlemler sonrası hayatta kalanlar, “Harem” kısmında göreve başlarlar ve kadınları korumaya, gözetmeye ve hizmetlerine bakmaya başlarlar. Onların cinsel isteklerine gelince; prostatın durumu ile ilgili olup, ergenlik çağından önce hadım edilenlerde tamamen körelmiştir. Ama “sevgileri” vardır. Yine bazı yazılı belgeler, saray içinde hadımların yaptıkları evliliklerden bile söz ederler.
Saray’da her tür cinsel birlikteliği ortadan kaldırmanın hiçbir yolu yoktu. Dışarıyla bağlantısı olan bir hadım, yapay penisler ve benzeri zevk aletlerini hareme sokabilirdi veya bir kadınla “lezbiyen” rolünü üstlenerek sevişebilirdi. Bu arada sarayın mutfağından gerek kadınlar gerekse hadımların cinsel fantezileri düşünülerek bazı sebzelerin dilimlenerek verildiğini hatırlatmak isterim. (Kabak, salatalık, patlıcan vb.)
Siyahi olan hadım ağaları harem hizmetinde olurlardı. sayıları az, pahaca en değerli ağalar bunlardır.
Tüm hadım ağalarının özellikleri elbette hadım edilmiş olmalarıydı.
Ak ağalar (ak hadımlar) tümden değil kısmen hadım edilirler, ancak kara ağaların cinsel organları tümüyle kesilirdi. bu nedenle düzgün işeyebilmek için kuşaklarında taşıdıkları pipet benzeri bir kamışa gereksinim duydukları rivayet edilir.
Bu hadımlar, belirli dönemlerde oldukça fazla sayıda ithal edilirdi ve çocuklarına bakamayacak kadar yoksul ailelerin, her ne kadar cinsel olarak ampüte edilmiş, sakat bırakılmış olsalar dahi, çeşitli saray, çiftlik ve zenginlerin emrinde ileride ferah bir hayat yaşama umuduyla tüccarlara sattıkları çocuklarının sayısı da bu güruh içerisinde hatırı sayılır miktardaydı.
17.yy içerisinde asıl temin kaynakları aşağıdaki şekilde nakledilmiştir;
Ak ağalar; ağırlıkla güney hindistan’daki golkonda (kolkonda) krallığı, assam, butan, arakan ve ilerisindeki pegu gibi güney asya,
Kara ağalar; neredeyse tamamı Afrika.
Fransız bir gezginin 1600’lü yılların ortasında verdiği örneklere göre, kara hadım ağaların fiyatları altı yüz ekü civarındayken, sıradan diğer hadım ağalar ise yüz ekü civarında.
En azından anlaşılmaktadır ki, kara hadımlar diğerlerinden 5-6 kat daha değerli.
her ne kadar içerisinde nice dramlar barındırdığı aşikar olan hayatlar içerse de, hadım dünyasının bir kısmının ahvali de böyleymiş.
Esir alınan ak veya zenci çocuklardan önceden hadim edilmiş olanlar veya esir pazarlarında satılan hadım edilmiş çocuklar, padişah, bey, paşa veya ağa saraylarının vazifeli şahıslar tarafından satın alınırdı. Yani, bunlar asla Osmanlı sarayında veya paşa saraylarında hadim edilmezlerdi. Zaten bu şekilde bir kimseyi hadım etmek, erkekliğini yok etmek İslam Hukuku’nda asla caiz değildir. Bu önceden hadım edilmiş, yani hadım olarak satın alınan çocuklar, belli bir eğitim öğretimden geçirildikten, müslüman yapıldıktan, edep, terbiye nezaket kuralları öğretildikten sonra, padişah, paşa, bey veya ağa saraylarındaki harem teşkilatının dış islerinde, dış hizmetlerinde istimal edilirlerdi. Asla iç hareme sokulmazlardı. Bunlar hem ak hem de siyah olabilirlerdi. Mesela Mısır’da Ridaniye meydan muharebesinde şehit düşen Hadım Sinan Paşa, Kafkas kökenli bir ak hadımdı. Eyüp Sultan türbesine bitişik yatan büyük evliya, gönül ehli Beşir ağa ise zenci bir hadımdı.