Kim değil, ne keşfetti demek lazım.
İlk keşfeden arılardır.
Bal arıları en iyi bal özünün nerede olduğunu birbirlerine anlatmak için Güneş’i referans noktası alan karmaşık bir dil geliştirmişlerdir. Şaşırtıcı bir şekilde, bunu bulutlu havalarda da, geceleri de, Dünya’ntn öbür tarafında olan Güneş’in pozisyonunu hesaplayarak yapabiliyorlar. Bu da onların, bizden 1,5 milyon kat daha küçük beyne sahip olmalarına rağmen bilgiyi öğrenip saklayabildikleri anlamına geliyor.
Bir arının beyninde 950.000 civarında nöron vardır. İnsan beyninde ise 100 ila 200 milyar arası nöron bulunur.
Bal arılarında, Güneş’in gökyüzünde 24 saat boyunca gerçekleştirdiği hareketleri gösteren içsel bir “harita” vardır, çabucak yerel şartlara uyum sağlayabilmek için bu haritayı değiştirebilirler (nereden nereye uçulacağına dair karar 5 saniye içinde verilmek zorundadır).
Ayrıca, bal arıları yerkürenin manyetik alanına diğer tüm canlılardan daha duyarlıdır. Bu özelliklerini rota belirlemede ve kovanlardaki petek levhaların yapımında kullanırlar. Yapılmakta olan bir peteğin yakınına güçlü bir mıknatıs konursa, doğadaki hiçbir şeye benzemeyen silindirimsi garip bir petek oluşur.
Bir arı kovanının sıcaklığı insan vücudununkiyle aynıdır.
Arılar yaklaşık 150 milyon yıl önce, Kretase döneminde, kabaca çiçekli bitkilerle aynı zamanlarda meydana çıkmıştır. Bal arısı familyası, Apis, 25 milyon yıl öncesine kadar henüz ortaya çıkmamıştı. Onlar gerçekten otçul yaban arılarının bir türüdür.
Arılar antenleriyle koku alır.
Kraliçe bal arısı “kraliçe özü” denen bir kimyasal vererek işçi arıların dişi döl üretmelerini engeller.
Bir çay kaşığı dolusu bal üretmek için 12 arının ömür boyu çalışması gerekir. Arıların bir turu yaklaşık 12 km’dir ve günde birçok turları olur. 450 gram bal üretebilmek için bir arının 75.000 km yol kat etmesi gerekir, ki bu neredeyse Dünya’nın çevresinde iki tur atmak demektir…