Anasayfa / Dağarcık / Bilgi Demeti / Reenkarnasyon Nedir?

Reenkarnasyon Nedir?

Din ve felsefede ruh göçü veya yeniden doğuş olarak da adlandırılan reenkarnasyonun tarihi özellikle Hindistan ve Yunanistan’ın felsefi geleneklerinde MÖ 6. yüzyıla kadar uzanır. Reenkarnasyon içeren inançların çoğunda ruh ölümsüz olarak görülür ve bozulabilen tek şey bedendir. Ruh yeniden yaşamak için yeni bir bebeğe (ya da hayvana) göç eder.

Reenkarnasyon, dünyada İslam, Hristiyanlık gibi tek tanrılı dinler tarafından reddedilir. Bunun nedeni, bu dinlerin temelinde yargılanacak olan bir dünya hayatının sonluluğu ve ölümden sonraki sonsuz ahiret hayatının varlığıdır. Ancak özellikle Hinduizm, Jainizm, Budizm ve Sihizm gibi Hindistan’da ortaya çıkan başlıca Asya dinlerinde, ruhun ölümden sonra başka bir bedene aktarılacağına inanılır.

Reenkarnasyonun varlığı dünyada 1 milyar insan kadar kabul görmüş olduğu için zamanla gerçek bir tartışma konusuna dönüşmüştür. Varlığına inanan insanların delil gösterdiği birçok vaka yaşandı. Şimdi bu vakalardan en ilginç 4 tanesine göz atalım.

1- Hanan Monsour ve Suzanne Ghanem Vakası

Hanan, 1930’larda Lübnan’da doğdu. Yirmi yaşındayken Lübnanlı bir ailenin üyesi olan Farouk Monsour ile evlendi. Çiftin Leila ve Galareh adında iki kızı oldu. İkinci çocuğunun doğumundan kısa bir süre sonra, Hanan’a kalp rahatsızlığı teşhisi kondu ve bir daha çocuk sahibi olmaması gerektiği söylendi. Fakat uyarıya aldırmayan Hanan’ın 1962’de bir çocuğu olduktan sonra Hanan’ın durumu iyice kötüleşti. Hanan ölümden bahsetmeye başladı, Hanan’ın kocası Faruk’a göre Hanan, reenkarne olacağını ve önceki hayatı hakkında söyleyecek çok şeyi olduğunu” söyledi. Bu, onun ölümünden iki yıl önceydi.

Hanan 36 yaşında kalp ameliyatı olmak için Richmond, Virginia’ya gitti. Ameliyattan önce kızı Leila’ya telefon etmeye çalıştı ama başaramadı. Ameliyattan bir gün sonra ise vücudu yenik düştü ve hayatını kaybetti.

Hanan öldükten on gün sonra Suzanne Ghanem doğdu. Suzanne’in annesi, araştırmacı Psikiyatr Ian Stevenson’a “Suzanne’in doğumundan kısa bir süre önce Bir kız çocuğum olacağını hayal ettim. Bir kadınla tanıştım ve ona sarıldım. ‘Sana geleceğim’ dedi. Kadın kırk yaşlarındaydı. Daha sonra Hanan’ın resmini görünce rüyamdaki kadına benzediğini düşündüm.” dedi. Yani kısaca Suzanne Ghanem’in annesi, Hanan Monsour görünümünde bir çocuğu olacağına dair bir rüya gördü ve bu rüya gerçek oldu.

Suzanne 16 aylıkken sanki konuşmaya çalışıyormuş gibi telefonu ahizeden çıkardı ve tekrar tekrar “Alo Leila?” dedi. Ailedeki kimse Leila’nın kim olduğunu bilmiyordu. Suzanne büyüdüğünde Leila’nın çocuklarından biri olduğunu ve kendisinin Suzanne değil Hanan olduğunu söyledi. İki yaşına geldiğinde ise Hanan’ın diğer çocuklarının, kocası Farouk’un ve önceki yaşamından anne-babasının ve erkek kardeşlerinin adlarını -toplam on üç isim- çok net bir şekilde söylemişti.

Ayrıca Suzanne, Hanan’ın kalp ameliyatından önce mücevherlerini Virginia’daki erkek kardeşi Hercule’e verdiğini ve Hanan’ın erkek kardeşine mücevherleri kızları arasında paylaştırması talimatını verdiğini de biliyordu. Monsour ailesinin dışında kimse mücevherleri bilmiyordu. Bu işin gizemi hala çözülmedi.

2- Pollock İkizleri (The Pollock Twins)

Soldakiler Pollock ikizleri, sağdakiler ise Joanna ve Jacqueline

Reenkarnasyon ile ilgili bilinen en ünlü olay Pollock İkizleridir. Ebeveynleri John ve Florence Pollockİngiltere’nin Hexham kentinde yaşıyordu. 11 yaşında Joanna ve 6 yaşında Jacqueline adında iki kızı vardı. 5 Mayıs 1957’de bu iki çocuk bir araba kazasında öldü. Bu olaydan sonra ailenin tuttuğu yas ise ertesi yıl Florence’in tekrar hamile kalmasıyla son buldu. 4 Ekim 1958’de çiftin ikiz kızları oldu. Gillian ve Jennifer tek yumurta ikiziydi ancak doğum lekeleri farklıydı. Jennifer’ın belinde ölen çocuk Jacqueline’inkiyle eşleşen bir doğum lekesi ve alnındaysa Jacqueline’in yara izine benzeyen bir leke vardı.

İkizler üç aylıkken aile Whitley Körfezi’ne taşındı. Ancak daha sonra kızlarının küçük bir kasabada büyümesini istemeyen Florence ve John, önceki kızlarını kaybettikleri yere, yani Hexham’a geri dönmeye karar verdi. İki yıl sonra kızlar, daha önce hiç görmedikleri halde ablalarına ait olan oyuncakları istemeye başladılar ve hatta oyuncaklara ölen ablalarının da koydukları isimlerin aynısını koydular. Aile Hexham’a döndükten sonraysa ikizler oraya hiç gitmemiş olmalarına rağmen ablalarının oyun oynadığı parklara gitmek istediler. Ayrıca hareket halindeki arabaları görünce paniklemeye başladılar ve “Araba bizi almaya geliyor!” diye bağırdılar.

Garip tesadüfler, ikizler beş yaşına geldiğinde kayboluyor gibiydi, ölen ablalarına dair detaylar da hafızalarından yavaş yavaş siliniyordu. Ancak hikayeleri reenkarnasyon üzerine yoğun araştırmaları da bulunan çocuk psikoloğu Dr. Ian Stevenson‘ın dikkatini çekti. Stevenson, Pollock ikizlerinin durumunu 1963 baharında yaygın haber raporlarından sonra öğrendi. Yıllar boyunca aileyle birçok kez görüştü ve Florence ve John’un vefatından sonra Jennifer ve Gillian ile röportaj yapmaya devam etti. Pollock ikizlerinin bu ilginç olayı dilden dile anlatılmaya devam etti.

3- Luke Ruehlman’nın Hikayesi

Luke Ruehlman

ABD’de yaşayan 5 yaşındaki Luke Ruehlman, Pam adında bir kadından bahsetmeye ve bütün oyuncaklarına Pam ismini vermeye başladığında annesi Erica onun sadece hayali bir arkadaş olduğunu düşündü. Yürümeye başlayan oğlunun bu ismi nereden öğrendiğini ya da neden bu kadar takıntılı olduğunu bilmiyordu. Ayrıca Luke 2 yaşından beri pek çok şeyden korkuyordu. Özellikle ateşten ve yüksekten çok korkan çocuğun ailesi, önceleri bu duruma geçici bir sorun gözüyle baktı. Ancak bir süre sonra Luke’a Pam’in kim olduğunu sorduklarında işler değişti.

Luke bu soru karşısında “Eskiden olan ben… Ama ben öldüm, cennete gittim ve Tanrı’yı gördüm. Tanrı beni geri yolladı. Uyandığımda bir bebektim ve benim adımı Luke koydunuz” dedi. Ayrıca “Ben bir kadınken siyah saçlarım vardı ve küpe takıyordum” diye ekledi. Ardından Erica çocuğa nasıl öldüğünü sorarak sıkıştırmayı denedi. Luke, önceki hayatında kendisi olduğunu iddia ettiği Pam’in Şikago’da yanan bir binadan atladığını ve hayatını kaybettiğini söylüyordu. Luke’un annesi de bu bilgiden hareketle araştırma yapmaya başladı. Ve gerçekten de Pamela Robinson isimli bir kadının 1993 yılının mart ayında Şikago’daki Paxton Hotel’de çıkan ve 19 kişinin öldüğü yangında can havliyle binadan atlayıp öldüğünü öğrendi.

5 yaşına basan Luke’un annesi konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için “Çocuğumun içindeki hayalet” isimli bir televizyon programına da katıldı. Programda çocuğa içinde Pamela Robinson’un da fotoğrafının olduğu bir sürü fotoğraf gösterildi ve Luke, Pam’i hemen tanıdı. Ayrıca Luke’un Pam Anderson’a benzediği başka yönleri de vardı. Tıpkı Pam gibi Stevie Wonder şarkıları dinlemeyi seviyor ve org çalıyordu. Luke 5 yaşından sonra ise Pam ile ilgili konuşmayı yavaş yavaş bıraktı. Ve bu İlginç olay çok büyük bir gizem olarak kaldı.

4- Shanti Devi’nin Hikayesi

Shanti Devi

Shanti DeviHindistan’ın Delhi şehrinde doğdu. Ancak bu çocukta garip bir durum vardı. Kasabadaki tüm dükkanları ve sokakları şaşırtıcı ayrıntılarla biliyordu. Ayrıca dokuz yaşına kadar tüccar olan kocasının adının Pandit Kedarnath Chaube olduğunu, sol yanağında bir siğil olduğunu ve okuma gözlüğü taktığını söyledi. Sonrasındaysa ebeveynlerine önceki adının Lugdi olduğunu ve 1925 yılının ekim ayında bir erkek çocuğu doğurduktan kısa bir süre sonra öldüğünü söyledi. Doğum sancıları ve geçirdiği cerrahi işlemler hakkında ayrıntıları bile ekledi. Daha sonra araştırmacılar, Devi’nin eski kocası olduğunu iddia ettiği kişinin hala hayatta olduğunu ve tam olarak Devi’nin söylediği yerde yaşadığını öğrenince onunla bir görüşme ayarladılar.

Öncelikle bilgisini test etmek amacıyla Devi’nin önüne eski hayattaki kocasının bir akrabası getirildi ve bu kişinin kocası olduğu söylendi. Ancak Devi aldanmadı ve hayır dedi, bu kocasının kuzeniydi. Daha sonraysa gerçekten Nath ile Nath ve Lugdi’nin on yaşında olan çocuğu eve girdi. Devi onları görür görmez gözyaşlarına boğuldu.

Nath, Devi ile kendi başına konuşmak istedi, konuşmaları bittikten sonra Devi’nin sorularına verdiği her yanıtın tamamen doğru olduğunu söyledi. 1937’de bir müfettiş aldığı notlara şunları yazdı, “Nath, kendisine verilen tüm cevapların doğru olduğunu gördü ve gözyaşlarına boğuldu. Sanki ölmüş karısı konuşuyordu.

Shanti Devi’nin ilginç hikayesi, zamanında Hintli lider Mahatma Gandhi tarafından kurulan komisyon tarafından da araştırılan ve desteklenen bir hikaye oldu.

Hakkında Sadri Haşimoğlu

Buna da bakabilirsiniz

Pizzayı Bize Nasıl Yedirdiler?

Yıl 1989’lar Türkiye ilk defa yabancı menşeli pizza dükkânlarıyla tanışır. Türkiye’ye birkaç dükkân açarak pazarın …

Bir yanıt yazın