Karpuz dediğin içi kırmızı, dışı yeşil diye bildiğinden çok daha öte bir şey. Karpuz tutmak ayrı bir sanatsa, karpuz seçmek bambaşka bir sanat. Bu konuda takıntımızın olduğu malum. Yoldan kimi çevirip sorsanız kendini dünyanın en iyi karpuz seçicisi olarak görür. Fakat işin aslı öyle mi? Değil… Bir kere kabak karpuz almamak için mevsimini bekleyeceksin. Yol kenarına nisan ortasında park eden ilk karpuz kamyonuna yaklaşırsan eve iki kilo toz şeker alıp gitmen gerekir. Mayıs ayından temmuza kadar Adana ve Hatay karpuzunu, sonrasında Trakya, Ödemiş, Balıkesir, Karacabey, Manisa, Gölmarmara, Torbalı karpuzlarının tezgâha dizilmesini bekleyeceksin.
Öyle enseye tokat atar gibi karpuza iki ‘şap şap’ yaparak karpuzun iyisini anlayacağını hesap ediyorsan keleğin önde gidenisin. Literatürünü bilmiyorsan hiç yanaşma, karpuzcunun ya da kabzımalın insafına güven. Bunun tayt karpuzu var, topak olanı var. Kurşun geçirmez kadar ağır olanına gülle, rengine göre seçilenine ferik, sürme diyorlar. Hey yavrum hey, sen de iki şap şapla tarih yazmaya çalışıyorsun. Devam et bakalım.
Kelek karpuzu doğrudan fark etmenin imkanı yok. Ancak ortasında sararmışlık bulunan karpuzları tercin edin. Kabzımallar buna ‘ayna vermek’ diyor. Sarılı karpuzu gözü kapalı alın. Gözünüzü madem kapatmaya kararlısınız o zaman bir sır daha vereyim. Karpuzu kulak mesafesine kadar kaldırın, ağırsa siz eğilin. Bir elinizle tutup, diğer boştaki elinizdeki işaret parmağını kullanarak karpuza bir perküsyoncu gibi periyodik ritimlerle vurun. Tok ses geliyorsa karpuzu alın. Ancak bunun içi geçmiş olma ihtimaline karşı bir karpuz daha seçin.
Karpuzun şekli de önemli derler ama inanmam. Hem böyle boksçuların ensesi gibi yuvarlak olanını da denedim, basketbolcu gibi uzun olanını da, şekil çok da önemli değil. Yamru yumru bir karpuz bile güzel çıkabilir. Ama boyu küçük, sapı taze ve kabuk rengi açık karpuzlardan uzak durun. Haa, tüm bunlara rağmen karpuz hâlâ kelek çıkıyorsa karpuzcuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet edin. Ben ne yapayım yani…