Topluluk halinde yaşayan en küçük canlıdan en büyüğüne kadar haberleşmenin büyük önemi vardır. Her canlı “türünün” kendine has olan bu haberleşme sisteminin görebildiğimiz bazı hususiyetleri insanı hayretlere düşürür. İnsanlar haberleşmenin en ileri şekilleri için kendi yaptıkları aletler vasıtası ile bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışırken, diğer canlılar yaptıkları bazı hareketler, çıkardıkları sesler veya salgıladıkları kokulu maddelerden istifade ederler.
Karıncalardaki haberleşme vasıtası “pheromone” adı verilen bir kimyasal madde ile olur. Herbiri tamamen değişik evsaftaki muhtelif maddelerin bir araya gelmesiyle teşekkül eden “pheromone”lar spesifik bezler tarafından salgılanırlar. Bunlar, vücut dışına salgılandıkları ve diğer canlılar üzerine de tesirli bulundukları için gerçek ayırt edildiğinde artık bu “inhibisyon” etkisini icra edememektedir. Ayrıca, kraliçenin “kimyevî maddelerden faydalanarak teb’ası üzerinde oluşturduğu tesir, ölümünden sonra da hissedilmektedir. Bir karınca sürüsü içine kraliçeye ait kadavra parçaları dahi bırakılsa, bunun işçiler üzerinde az önce bahsedilen inhibisyon dışında kuvvetli bir çekici tesir icra ettiği anlaşılmıştır.
Alarm verici “pheromone”lerin, gayet küçük topluluklar halinde yaşadıkları için bu korunma vasıtasına ihtiyaçları bulunmayan az verimli bazı türler dışında, bütün karıncaların müşterek bir özelliği olması ihtimali kuvvetlidir. Alarm şöyle verilmektedir; yalnız başına bulunan bir işçi karınca, kendisini ürküten bir durumla karşılaştığı zaman, derhal mandibüler bezlerinin muhtevasını boşaltmak suretiyle “tepki” göstermekte, birkaç milimetre mesafede bulunan diğer işçiler bu ikaza en kısa zamanda (1-2 saniye) sağa sola kaçışarak veya çeşitli ajitasyon ve agressivite belirtileri ortaya atarak cevap vermektedirler. Buna mukabil, daha uzakta bulunan işçilerin “tepkisi” bir dakika, hatta bundan fazla gecikmektedir. Genellikle bu “pheromone”lerin müessir maddeleri, cetonlar, hidrokarbürler veya terpenlerle undecan bileşiklerinden ibarettir. Bu maddelerin etrafa dağılması, gazların yayılması hakkındaki kanunlara tâbidir. Herhangi bir karıncanın arkadaşlarından birini ikaz edebilmesi için gerekli asgari konsantrasyon bir cm3 havada 107 molekül kadardır. Tek bir karıncanın mandibüler bezleri bu maddelerden azamî 8 mikrogram ihtiva edebilir. Uyarılan hormonlardan farklı olup organizmanın bir kısım fonksiyonlarına ya uyarıcı veya bastına etki gösterirler
Sadece topluluk halinde yaşayan böceklerde rastlanan bu maddeler, organizmanın sathında yer alırlar; kraliçe tarafından dışarıya sızdırılır ve işçileri cezp ederler. İşçiler bu “pheromone”leri ya antenleri vasıtası ile molekül halinde ele geçirerek, ya da doğrudan doğruya kraliçenin derisini yalamak suretiyle “absorbe” ederler. Muhtelif karınca yuvalarında yapılan müşahedeler kraliçenin içerde olsun veya olmasın- işçilerin yumurtlama aktivitesi ve larvaların büyüme “temposu” üzerinde bastına (inhibisyon) tesiri gösterdiğini meydana çıkarmıştır. Kraliçe, çift katlı bir gaz bezi vasıtası ile çevrilerek sürüden her karıncanın “pheromone” salgılamaya başlayacağını farz edecek olursak, muayyen bir uyarıya karşı en kısa zamanda ve optimal şartlarda ne kadar fazla sayıda karıncanın tepki gösterebileceğini kolaylıkla idrak ederiz. Neticede durumun özelliklerine göre sürü, kaçma veya savunma durumlarından birine geçmektedir.
Hepimiz, ufacık bir yiyecek parçasının ardından uzun kuyruklar halinde sıralanan karınca sürülerini görmüşüzdür. Bu hayvancıklar, kat ettikleri yol boyunca kokulu “phermone”ler bırakarak izlerini belli etmektedirler. “İz bırakıcı” olarak vasıflandırılabilen bu maddeler, karıncaların topluluk hayatındaki davranışları üzerinde çok ehemmiyetli bir rol oynamaktadırlar. Bunların varlığını tesbit etmek gayet kolaydır; şöyle kî sürünün az önce geçtiği yolu parmakla silecek olursak, koku maddeleri kaybolacağından, karıncaların istikametlerini tayin edemeyerek dört bir yana dağıldıkları görülecektir. Karıncalar bu kokulu maddeyi karın bölgesinin terminal kısmı veya iğnecik vasıtasıyla yere bırakmaktadırlar.
İyi bir yiyecek kaynağı keşfeden karınca, arkadaşlarına haber ulaştırmak üzere derhal yuvaya döner ve bu esnada katettiği yol boyunca devamlı şekilde koku salarak iz bırakır. Kendisini takip eden işçiler de devamlı şekilde koku “pheromone” u ifraz ettikleri için bu suretle uyarılarak aynı istikamete yönelen karınca sayısı, salgılanan kokulu maddenin “konsantrasyonuyla” ve dolayısıyla mevcut yiyeceğin keyfi-yetiyle mütenasiptir. Karıncalar ancak en son yiyecek kırıntıları da ortadan kaldırıldıktan sonra yollarını işaretlemekten vazgeçerler; bıraktıkları izlerin iki dakikadan kısa bir süre içinde kaybolması da diğerlerinin beyhude yere yuvadan ayrılmasına mâni teşkil eder.
Karınca, gözle bile zor görülebilen kafası içinde, bu plânları nasıl yapıyor ve ona göre nasıl davranabiliyor? İnsan gibi gelişmiş bir canlı bile karışık bir şehirde gittiği kısa bir mesafeyi tekrar, ya hiç bulamamakta ya da bulmada çok güçlük çekmektedir. Karınca bu özelliğini nasıl ve kimden elde edebiliyor acaba? Karıncanın hareketlerini ve haberleşme vasıtalarını incelemek için yapılan gayret, bu soruyu cevaplamak için yapılmaya değer herhalde?
İz bırakıcı kokulu maddeler sayesinde, her karınca karşısına çıkacak yiyecek maddesinin istikameti hakkında doğru ve eksiksiz bilgi vermek suretiyle diğerlerinin de bu kaynağa ulaşabilmelerini sağlamaktadır. Dolayısıyla biz bu “pheromone”leri, karıncalar arası haberleşmeyi sağlayan ideal bir vasıta olarak kabul edebiliriz. Yapılan sibernetik analizleri, karıncaların bu sessiz “lisanının” enformasyon bakımından benzerlerinden meselâ arıların daire şeklindeki danslarından daha zengin olduğunu göstermektedir.
“Uyarılan” karıncalar, kokuyu izlemek için merkezi antenlerinin uçlarında bulunan ozmotropotaksik duyularından faydalanırlar. Kokulu iz sahasındaki karıncalar, genellikle demiryolu rayları üzerindeymişçesine antenleriyle iki tarafı yoklayarak ilerlemektedirler. Antenlerinden birisi iz sahasından uzaklaştığı takdirde, karınca yolunu kaybetmemek için derhal aksi istikamete kayar.
Karıncalara mahsus hayret verici bir başka durum da; bir karıncanın ölümü halinde aynı sürüye mensup birçok işçi bîr araya gelerek arkadaşlarının kadavrasını, yuvanın dışında yer alan “mezarlık” ismi verilen hususi bir yere taşımaktadırlar. Yapılan kimyevî analizler, karıncaların kadavralarında yüksek miktarda oleik asit bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu arada dikkati çeken bir husus da işçilerin, kadavralara has ve hususi maddeye batırılmış çeşitli eşyaları da mezarlığa taşımalarıdır. Bu maddelere karşı davranışları, Ölen arkadaşlarına karşı olandan hiç farklı değildir. Son yapılan araştırmalar, kraliçe tarafından salgılanan inhibisyon yapıcı “pheromone” un da oleik asitten meydana geldiğini ortaya çıkarmıştır, İşin enteresan tarafı, bu ekstreye daldırılan canlı karıncaların da arkadaşları tarafından öldü zannıyla “mezarlığa” götürülmüş olmasıdır. Filozofça bir tepki göstererek, başlarına gelen garip olayı tevekkülle karşılayan bu hayvancıklar ancak uzun bir süre sonra temizlendikten sonra yuvaya dönmeye teşebbüs etmişlerse de üzerlerindeki koku tamamen kaybolmadığı müddetçe orada barınamamış ve her defasında “mezarlığa” geri götürülmüşlerdir.
Dr. Şerafeddin ALAN