Haşhaşiler ve Alamut kalesinin hikayesini neredeyse hepimiz biliriz..Hani tarihe intihar kelimesini kazandıran, tapınak şövalyeleri’ nin örnek aldığı Hasan Sabbah’ın korkunç tarikatı ..Bugün ” suikast” kelimesinin ingilizcedeki söylenişi olan “Assasinate” kelimesinin bu tarikatin ingilizce isminin karşılığı olduğunu hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum ama başta Nizamülmülk olmak üzere birçok Selçuklu Devleti yetkililerinin, hatta Alp Arslan, Melikşah gibi Sultanlarıyla, bazı kilit noktadaki Abbasi din görevlilerinin katlinin failleridir diyebilirim…Daha ileri gidecek olursam, ansızın ortadan kaybolan Şems-i Tebrizi’nin akibetindeki sırda bu örgütte saklı olduğu söylene durur.. Bu kadar hatırlatmadan sonra bu terör örgütüne karşı Selçuklu Devleti nasıl bir tedbir almış diye merak ettiyseniz eğer Cavlakilerin hikayesini hemen anlatayım.
Şöyleki;
Selçuklu Devleti Alamut kalesini düşüremeyip, fedailerle başa çıkamayınca bir hal çaresi düşünür ve nihayetinde çözüm bulunur..Suça karşı suç, örgüte karşı örgüt!..Üstelik bu yeni suç örgütünü oluşturmakta da Selçuklu devleti hiçmi hiç zorlanmayacaktır.Neden derseniz o sıralarda Anadolu’da siyasi güç için dini alet etmekten çekinmeyen, çıkarları için suç işleyen tehlikeli bir tarikat zaten vardı..” Cavlakiler”!.Saçı, sakalı, bıyığı hatta bazen kaşlarını bile kazıyan, vücutlarında ve kafalarında tek tüy bırakmayan, serden geçmiş müritleriyle günbegün daha da tehlikeli bir hal alan dışlanmış tuhaf bir tarikat. Bu tarikat Türkçemize de yeni bir kelime kazandırmıştır. “ Cascavlak” kelimesini.. Evet hala günümüzde kullandığımız “cascavlak” kelimesinin kökeni bu tarikatın isminden gelir. Örgüt hakkında biraz daha bilgi isterseniz orada kaynaklar biraz sıkıntılı ama yinede bir göz atalım..
CAVLAKİLER
Maalesef nasıl yapılandığı, kurucusu hakkında çok fazla bir bilgi olmamasına rağmen haklarındaki rivayetler muhtelif, Haşhaşilere karşı başarısız oldukları ise kesindir…Kaynaklarda sadece net olarak Cavlakilerin 9. ile 13. yüzyıllar arasında Anadolu’nun istikrarsız siyasi yapısından beslenerek özellikle dini bir görünüm üzerinden toplum içerisinde büyük suçlar işledikleri belirtilmektedir.Hatta 13.yy kaynaklarına göre İbn’ül Hatip’in anlatımında, müritlerinin kadınlara karşı ilgisiz, haşhaş kullanıp sosyal hayatta bulunmayan, genelde dışlanmış bir sınıftan oluşduğu belirtilmektedir.
Devrin tarihçisi İbn-i Bibi ise eserinde Cavlaki dervişlerin Selçuklu Devletine karşı Moğolar’la birlikte en ön saflarda savaştığını, hatta Kayseri surlarını mancınıkla 15 gün dövüp surlarda gedik açtığını, bu taşlardan üçünün dericiler çarşısına isabet ettiğini yazmıştır. Bu sırada şehri Moğol ordusuna karşı ise alplerin ileri mevzilerde olmasından dolayı Ahiler ve Bacılar savunuyordu. Eflakî Moğolları neticede Kayseri’ye girer ve şehri ateşe vererek binlerce Ahi ve Bacıyı maalesef katlederler. Moğollar Kayseri’de katliam yaparken Cavlakîlerin duruma seyirci kaldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz.Rivayet odur ki, Moğolların safına geçen örgüt üyeleri katliama katılarak kendi insanlarını katletmiştir…Devlet eliyle büyütülüp beslenen bu örgütün kendi halkını bizzat boğazlaması şaşırtıcımıdır yoksa tanıdıkmıdır bilemem ama,size verebileceğim en net bilgi, dini alet ederek korku salan örgütler kurmanın yolunun çok kadim bir yol olduğudur…