Bir pazar sabahı, 6 Ağustos 1945’te Enola Gay adındaki uçağı Hiroşima üzerinde uçurdu ve ilk atom bombası bu uçaktan atıldı. O an tüm dünyayı değiştirdi ve o uçağın pilotu Paul Tibbets’ti.
Hiroşima’yı bombalayan pilot Paul Tibbets’ın Annesi’nin ismiydi Enola Gay. Pilot, uçağına annesinin adını vermişti. Uranyum-235 tipi atom bombası nın adı ise “Little Boy” idi.
The Guardian gazetesi muhabiri Studs Terkel 2002 yılında Hiroşima’yı bombalayan Tibbets ile önemli bir söyleşi gerçekleştirdi. Tibbets, bu görüşmede, “Basın, masumları öldürdünüz diye zırvalayabilir. Ölenlerin o gün orada bulunması onların şanssızlığı” sözleriyle bombalamayı savunuyor.
Tibbets’in ilginç bir hikayesi var. Babası hiçbir zaman pilot olmasını istemedi. Çünkü uçaklardan ve motorlardan nefret ediyordu. Koleji bırakıp hava kuvvetlerine katılacağını söylediğinde babasıyla ilişkileri kopma noktasına gelir. Florida’da emlak işiyle uğraşan baba çocuğunun doktor olmasını hep istemişti.
Tibbets, 1944 yılına kadar B-29 bombardıman uçaklarını geliştirme programında test pilotluğu yapıyordu. 1944 Eylül’ünde bir gün B-29 testleri sırasında İkinci Hava Kuvvetleri Komutanı General Uzal Ent’in ofisine çağırmasıyla Hiroşimha’yı bombalama süreci başlar: Enola Gay’ın pilotu o süreci şöyle anlatıyor:
”General Ent, beni ertesi sabah saat dokuzda ofisine çağırdığını söyledi ve ekledi: ‘Giysilerini ve B4 çantanı getir çünkü geri dönmeyeceksin.’ Ne olduğunu fark etmemiştim ve bunun sıradan bir görev olduğunu düşünmüştüm. Ertesi sabah tam vaktinde ofisteydim. Odada Ent’ten başka daha sonra Hiroşima’ya benimle uçacak Albay William Parsons ve nükleer fizik profesörü Dr. Norman Ramsey vardı. Norman, ‘pekâlâ, Manhattan Projesi adında bir proje yürütüyoruz ve bir atom bombası geliştirmeye çalışıyoruz ve ilerlemek için uçaklara ihtiyacımız var’ dedi. Daha sonra da 45-50 dakikalık bir açıklama yaptı.
General Ent bana baktı ve bu iş için kendisine önerilen üç isimden ancak ben başarabileceğim için beni seçtiğini söyledi. Kendisine teşekkür ettim. Daha sonra olup bitenleri anlattı ve Avrupa ve Tokyo’ya atılacak atom bombalarının organizasyonunun ve bunun için gerekli ekip eğitiminin bana bağlı olduğunu söyledi.
Ent, kimsenin bana bir şey anlatamayacağını çünkü bu konuda kimsenin bilgisinin olmadığını söyledi ve şunu ekledi: ‘Paul, bu sorumluluğu yerine getirirken dikkatli ol çünkü başarırsan bir kahraman olacaksın ancak başaramazsan kendini hapishanede bulabilirsin.”
Bu konuşmanın ardından Hiroşima’yı bombalayacak ekip oluşturur. İlk atom bombasını atacak ekipte Tom Ferebee, Rota sorumlusu Hollandalı Theodore Van Kirk ve uçuş mühendisi Wyatt Duzenbury yer alır.
Ve çalışmalara başlarlar. Bu sırada Manhattan Projesi’nin başındaki fizikçi Robert Oppenheimer ile sık sık görüşürler. Enola Gay’ın pilotu Tibbets’e göre Dr. Oppenheimer genç ve zeki bir adamdı. Sigara tiryakisiydi ve kokteyller içerdi. Şişman adamlardan da nefret edermiş.
Tibbets, fizikçi Oppenheimer’in daha önce bombanın yıkıcı gücünden kendisine bahsedilmediğini söylüyor. Ancak daha sonra Manhattan Projesi’nde görevli olan Columbia Üniversitesi nükleer fizik profesörü Dr. Ramsey ile bir konuşmalarında bombanın 20.000 ton TNT etkisi yapacak güçte olduğunu söyledi. ”O an tek hissettiğim patlamanın bir cehennem yaratacağıydı” diyen Tibbets, 20.000 ton TNT’nin Amerikan hava kuvvetlerinin savaş boyunca Avrupa’da kullandığı bombaların toplamından daha güçlü olduğunu söylüyor.
Paul Tibbets, hareket emri 5 Ağustos’ta verildi. Hava raporlarına göre Ağustos’un 6’sı en uygun vakitti. Uçuştan önce tüm hazırlıklarını tamamladılar. Uçaklar yüklendi, mürettebat son kez bilgilendirildi, her şey kontrol edildi. 5 Ağustos’ta, öğleden sonra saat dört gibi başkandan şu sözü duydular: “Onları istediğiniz gibi kullanın.” Bombayı fırlatma zamanı ise 9.15 olarak belirlendi.
”Bombayı bıraktıktan sonra patlamayı duyduk” diyen Tibbets, ”Bombayı bırakıp dönüş manevrasını yaptıktan sonra şok dalgası arkamızdan geliyordu. Kuyruk makinelisindeki görevli ‘İşte geliyor’ dedi. Bunu der demez de kıç bölgesinden darbe aldık. Bombanın şiddetini ölçmek için uçağa yerleştirilen akselerometreler dalganın bize 2,5 G ile vurduğunu gösteriyordu. Ertesi gün bilim adamlarına olan biteni sorduğumuzda bomba patladığında uçağımızın on buçuk mil uzakta olduğunu söylediler” diyor.
The Guardian gazetesi muhabiri Studs Terkel’in ”Aşağıda neler olduğu hakkında bilginiz var mı?” sorusuna Tibbets şu yanıtı veriyor: Tüm şeytanlar aşağıda toplanmıştır. Bence durumu en iyi ‘Birkaç mikro saniyede Hiroşima kenti yok oldu’ diyen tarihçi anlattı.”
Hiroşima’yı yok ettikten sonra geri döndüklerinde başkan Oval Ofis’te Başkan Truman ile ilginç bir diyalog yapıyorlar: ”Koltuklara askeri rütbelerimize göre oturduk ve benim yerim başkanın masasının hemen yanıydı. Kahvelerimizi bitirmek üzereyken Truman içeri girdi ve herkes ayağa kalktı. Truman, önce general Spaatz’ı, sonra General Doolittle’ı ve ardından Albay Shillen’ı kutladı. Daha sonra on saniye boyunca hiçbir şey söylemeden bana baktı ve sonunda ne düşündüğümü sordu. Ona ‘Sayın başkan, bana söyleneni yaptığımı düşünüyorum’ dedim. Elini masaya vurdu ve şunu söyledi: ‘Evet tam sana söylenenleri yaptın ve ben seni oraya gönderen kişiyim. Birileri sana zorluk çıkaracak olursa onları bana bildir’ dedi.”
Bomba üzerine hiç ikinci kez düşündünüz mü, sorusuna ise ‘hayır’ yanıtını veren Tibbets devamla şunları anlatıyor:
”Hava kuvvetlerine Amerika Birleşik Devletleri’ni en iyi şekilde savunmak için girmiştim. Bu, inandığım ve uğruna çalıştığım şeydi. İkincisi, uçaklar konusunda çok tecrübeliydim. 29 yaşındaydım ve insan bu yaşlarda kendine öyle güvenir ki yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını düşünür. Ben de başarıp başaramayacağımı düşünmedim. Yani hiçbir problemim olmadı. Doğru şeyi yaptığımızı biliyordum ve evet, birçok insanı öldürecektik ancak Tanrı’nın yardımıyla birçok insanın hayatını da kurtaracaktık. Böylece Japonya’yı işgal etmeyecektik”
İkinci bombanın neden Nagasaki’ye atıldığını kimse bilmiyor ama üçüncü bir bomba daha vardı. Birinci ve ikinci bombaları kullandıktan sonra birkaç gün Japonlardan hiç ses çıkmadı. Pasifik’teki stratejik hava kuvvetlerinin başı General LeMay bana telefon etti, üçüncü bombayı almamızı ve uçağa yüklememizi istedi. Ancak ben ve ekibim California topraklarına ulaştığımızda savaş sona ermişti.
Seçim hakkım olsa böyle bir şey yapmaktan çekinmezdim, onları silip süpürürdüm. Evet, masum insanları da öldürürsünüz fakat dünya üzerinde masum insanların ölmediği bir savaş yok. Gazeteler ‘çok fazla masum insanı öldürdünüz’ diye zırvalayabilirler. Bu, ölen insanların orada bulunma şanssızlıklarından kaynaklanır.
Size babamın neler söylediğinden bahsedebilirim. Annem herhangi bir konuda ciddi olsun ya da olmasın, düşüncelerini pek değiştirmez. Babamın dediğine göre Miami’deki telefon çaldığında annem sakinmiş. Fakat radyoda ismini (Enola Gay) duyunca sevinçten havalara uçmuş!